Nilgün KAYA
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ayvalık Şubesi tarafından yapılan açıklamada, Aralık ayında yaşanan katliamlar ve katliamların hiçbirinde faillerin cezalandırılmadığı hatırlatıldı. Şube Başkanı Vedat Tekten, “12 ayı acılarımıza bölsek gülecek zamanımız pek olmaz. İnsanlık tarihinin bu en karanlık katliamlarının insanlık adına unutulmamasını sağlayacağız” dedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ayvalık Şubesi Cem ve Kültür Evi’nde yapılan açıklamaya, Şube Başkanı Vedat Tekten, yönetim kurulu üyeleri Mehmet İnç, Ali İbrahim Gökçer, Zekiye Üzüm, Şebnem Yüksel, Yeliz Düzgün,İ Pekaçar, Yılmaz Ateş, İsa Aslan katıldı.
Başkan Vedat Tekten, “12 ayı acılarımıza bölsek gülecek zamanımız pek olmaz. Anadolu coğrafyasında maalesef imparatorluklar zamanından gelen ötekileştirici, tekleştirici zihniyetin Anadolu toplulukları, Anadolu halkları üzerine geçmişten bugüne uyguladığı baskılarla halklar birbirine düşman edilmek istenmiş ve kendilerinden olmayanı yok sayma zihniyeti ile farklı inanç gruplarına, Ezidilere, Kürtlere, Alevilere, Süryanilere, Ermenilere değişik yöntemlerle hakim olan sınıflar, egemenler baskı kurarak bu insanları ‘ya benim gibi olacaksın ya da sana yaşama mantığı tanımıyorum’ mantığıyla üstlerine gitmişler ve tarih boyunca bu insanlar türlü kıyımlara uğramışlar. Kendilerini toplumdan soyutlayarak, kentleri hakim düşünceye terk edip ücraya çekilip, birlikte üretmenin onlara sağlaması gereken nimetlerden tarih boyunca istifade edememiş dolayısıyla sosyal hayatta geri kalmış ve kent yaşamından uzaklaştırılmışlar. Özellikle bu zihniyetin hedefinde olan Alevi kitlesi, tarih boyunca pek çok zulme, kıyıma, katliama hedef seçilmiş ve maalesef modern zamanlarda dahi devlet bu türden uygulamalara mani olmamış, olamamış ya da göz yummuş, olay bittikten sonra faillerle ilgili kesin sonuç alıcı kararlar üretememiş yani Alevi kendilerine yapılanla kalmış, ona bu fenalığı yapanlar asla cezalarını bulmamışlar. Bu her zaman böyle oldu. Maraş’ta böyle oldu. Çorum’da böyle oldu. Madımak’ta böyle oldu. Suruç’ta, Roboski’de her zaman failler cezalarını ha ettikleri şekilde bulamamış dolayısıyla bir tarafın ahı her zaman yerde kalmıştır. Bugünler insanlık tarihinin en karanlık katliamlarına sahne olmuş, Maraş’ta Ökkeş Şendiller denilen faşist provokatörün öncülüğünde örgütlenmiş, o dönemin MHP’lileri ve MHP içine sızdırılmış provokatörler kendi halkına, kendi komşusuna zulüm etmekten geri durmamış ve bir hafta, on gün boyunca süren bu katliam girişimi, resmi kayıtlara göre 120 fakat olayın tanıklarına göre binin üzerinde insanın katledilmesiyle sonuçlanmış ve tarihimize kara leke olarak geçmiş günlerin içindeyiz. Bizim Aleviler olarak katledilmemiz belki geçmişte dini inançlarımız bahane edilerek uygulanmış ama asıl nedeni onların sürdürmek istedikleri düzene karşı oluşumuz. Muhalif oluşumuz, egemene, güç sahibine boyun eğmeyişimiz ve asla onların dediği yaşam tarzını kendimize yakıştıramadığımız için katledilmişiz. Onun için 60’ların sonunda başlayan ve günümüze gelen süreçte Aleviler hep sol taraflarını açıkta bırakmışlar, vicdanlarını her zaman soldan yana kullanmışlar. Her zaman bu ülkede toprağını vatanını, sınırını hedef alan, seven, onunla ilgili projelerde en öne saflarda yer alan bir kitle olarak kendilerini tanıtmışlardır. Maraş katliamı insanlık dışı uygulamalara sahne olmuştur. Çoluk, çocuk, kadın demeden, insanları barakalara doldurup, kapıları kalaslarla çivileyip topluca yakıldığı sahneler yaşanan bir katliamdır. Bu kapatın yakın fikri size yabancı gelmiyordur. En son Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun canını kurtarmak için girdiği ev içinde insanlar ‘Kapatın bu evi yakın’ diye naralar attılar. Onun öncesinde de Madımak’ta yaşananları biliyorsunuz. Bir yerlere kapatılıp yakılma güdüsü, bu faşist zihniyetin her zaman elinde hazır bekleyen bir saldırı silahıdır. Failleri asla cezalarını bulamamışlar. Üstelik bu katliamın organizatörü Ökkeş Şendiller, siyasette yükseltilerek milletvekili yapılmış ve bu toplumun hayatına yön veren komisyonlarda yer almış katliama iştirak edenlerin hiçbiri ceza görmemiştir. Katliam 70’in üzerinde yaşı olan bir Alevi dedesinin hunharca katledilecek kadar gözü dönmüş insanların gerçekleştirdiği bir olay olarak tarihe geçti. Maraş’ta yaşananlar elbette ki insanlık adına unutulmaması gereken şeyler ve Alevi toplumu olarak bizlerde entegre olduğumuz bu memleketin aydınlık insanları ile birlikte, bu memlekette vicdanı olan insanlarla birlikte, bu memlekette hala akıldan, vicdandan yana yol süren insanlarla birlikte Alevi olup olmadığına bakılmaksızın bu katliamları insanlığa uygulanmış bu zulüm yaklaşımlarını tarihe not düşmek adına, onların istekleri aksine unutturmamaya gayret ediyoruz. Aralık ayında sadece 1978’de Maraş katliamı değil, onun öncesinde bu karanlık zihniyet Menemen’de 1930’da Kubilay’ı ve onunla birlikte Asaf Çavuş’u vahşice katledip başını meydanlarda yuvarlamışlar. Bu zihniyet Kerbela’dan bu zamana gelen zihniyettir. 2000 yılında Türkiye’nin özgürlükten yana kendi fikrini söyleyen sol görüşlü insanlarına hapishane koşullarında uygulanan insanlık dışı koşullarına karşı çıkmak adına önce açlık grevi ile başlayıp ölüm oruçlarına dönüşe hapishane direnişleri ve simi ‘Hayata dönüş’ olarak konulan kapılardan giremedikleri cezaevlerinin duvarları yıkılarak, insanlara ranzalara bağlanarak hapishane içinde yakıldılar ve bunun da örgüt liderleri teslim olmasın diye yaptı şeklinde lanse eden, resmi rakamlarla 28 bizim bildiğimize göre çok daha fazla insanın hayatına mal olan bir operasyon yaşamıştık. 19 Aralık’ta olmuştu. Nasıl hayata döndürdüler se o operasyona maruz kalan insanların çoğu akli dengelerini, yaşama fonksiyonlarını kaybettiler, çoğu sağlıklarından oldu. Çok fazla insan hayattan kopartıldı. Ailelerinin yaşadığı travmada bu işin cabasıdır. 2011 yılında Aralık ayında daha önce göz yumularak geçimlerini sağlıyor bu insanlar diye kapıları açtığımız, Kürt kökenli vatandaşlarımız aynı nedenlerle gittikleri bir Suriye seferinden Roboski’de tıpkı bir atari oyunu seyredercesine Genelkurmay’da ekranlardan izlenip hedef tespit edilerek, uçaklardan atılan bombalarla hayattan kopartıldı ve orada 34 insanımız katledildi. Bizi üzen devlet yasal ve anayasal kurumlarıyla, bu ayıplarıyla hiçbir zaman yüzleşmedi ve yüzleşmediği gibi bunların faillerini de cezalandırmak gibi bir toplumun tansiyonunu düşürecek bir girişimde bulunmadı tıpkı Madımak davasının hiçbir sanığının şu anda tutuklu olmadığı, ceza görmediği ve çoğunun vali, belediye başkanı gibi görevlerle ödüllendirildiği bir anlayışla bu olaylara yaklaşıldı. Berkin Elvan’ın annesinin bir lafı için 10 yıl ağır cezayla yargıladılar.”
“CEM EVLERİNİN İBADETHANE STATÜSÜNE KAVUŞTURULMASINI İSTİYORUZ”
“Bizler Alevi toplumu olarak yaşadığımız acıların farkındayız ama Aleviler olarak bizler, insan olan herkesle biz siz, Alevi Sünni, Kürt Türk demeden bu topraklarda insanca yaşamanın yollarını arıyoruz. Bu toprakları daha güzel daha yaşanılır nasıl kılarız arayışının içindeyiz. Bunu yaparken kendi insanımızın ihtiyaçlarına cevap vermek adına Cem Evlerimize sahip çıkmak istiyoruz. Cem Evlerimizin siyasi olarak bir arena halinde getirilmesine her zaman karşı çıktık ama idari manada da ibadethane statüsüne kavuşturularak, ihtiyaçlarının devlet tarafından görülüp bu topluma hizmetimize mani olunmasını istemiyoruz. Bu topraklarda Cem Evlerinin dışında sözde ibadethane gibi gözüken birçok vakıf birçok kuran kursu, mahalle mektebi tarikat yuvası devletten teşvik görürken, camilerin tamamı bu devleti desteği ile hizmet üretirken maalesef Cem Evleri ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulup, eşit haklardan faydalandırılmamaktadır. Biz eşit yurttaş olma halini sadece mahkemelerde ya da nüfus müdürlüklerinde görmek istemiyoruz. Devletimizin Avrupa Birliği yasalarına attığı imzalara sahip çıkmasını, AB insan Hakları Mahkemesinin Cem Evleri ile ilgili kararına riayet etmesini ve Cem Evlerimizi ibadethane olarak kabul etmesini istiyoruz” dedi.
“ÖTEKİLEŞTİRME ZİHNİYETİ AYDINLIK KADROLARLA BİRLİKTE BİTİRİLEBİLİR”
Sadece Alevilerin değil bu topraklarda, Süryaniler, Ermeniler, Kürtlerin kendi imkânları dışında hiçbir zaman yükselemediğini belirten Tekten “Bugün 900’ün üzerinde Kaymakam ve Valinin ve onların yardımcı kadrolarında bir tane Alevi göremezsiniz. Bir tane Alevi genel müdür, emniyet müdürü, zabıta müdürü göremezsiniz. Bu ötekileştirme zihniyetini, ‘biz bitirin’ demekle bitmeyeceğini biliyoruz ama toplumun aydınlık, demokrat kadroları ile birlikte bu karanlık tüneli geçeceğimize inanıyoruz ve bu konuda bu topluma emek veren tüm yapılarla dayanışmayı sürdüreceğimizi ilan ediyoruz.” Dedi.
“ONLARIN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE ALEVİ OLMAYACAĞIZ”
Alevi örgütlülüğünün 1988 ‘de başlayan süreç sonrasında 1993’te Madımak katliamını takip eden günlerde hız kazandığını belirten Tekten, “ Artık Alevi insanlar kentlere göçtükten sonraki yaşamlarında örgütlü olmayı becerebilmişler ve bizim bu örgütlü gücümüz öncelikle dikkate alınmamakla birlikte giderek onlara korku salar hale gelmiştir. Şu anda Pir Sultan Abdal örgütlülüğü başta olmak üzere Alevi kurumlarına her cepheden büyük saldırı vardır. Büyük baskı uygulanmaktadır. Hala Cem evlerimiz ibadethane statüsünde değildir. Hala Cem Evlerine gelen insanlarımız takip altında tutulmaktadır. Telefonları dinlenir, en ufacık konuşmalarında haklarında takibat açılır ve asla serbest özgür bir ortamda yaşıyoruz hissine sahip olmalarının önüne geçilmiştir. Buna rağmen bizler, toplumuzda yaşayan aydınlık insanlarla birlikte bu karanlık zihniyete karşı durmayı bir şiar edindik ve birbirimizin teminatı olarak hayatın içinde yer aldık, rol aldık. Birbirimize destek olup varlığını tanıyarak bu karanlık zihniyete pabuç bırakmamak, onlara çok rahat dikensiz gül bahçesi sunmamak adına, örgütlülüğümüze sahip çıkarak, bunun da bedelini ödeyerek onların istediği şekilde Alevi olmamaya karar verdik ve bu kararımızı ikrara bağlayarak devam ettirmek niyetindeyiz” dedi.