Nilgün KAYA
5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü kutlayan Ayvalık Eğitim-Sen Temsilciliği, eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarının çözülmesi gerektiğine dikkat çekildi.
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nün, Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali’ne üye yüzden fazla ülkede eş zamanlı olarak kutlandığını belirten Ayvalık Eğitim-Sen Temsilcilik Başkanı Ersin Ayar, ‘Neden 24 Kasım değil de 5 Ekim?’ sorusunu yanıtladı. Ayar, “ 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’nın alınmasına dayanmaktadır. 5 Ekim, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir. 1980 askeri darbesi tüm ülkenin üzerinden büyük bir şiddet ve baskı oluşturarak geçti. Bu süreç tüm meslekler üzerinde olduğu gibi eğitimciler üzerinde de ciddi baskılar oluşturdu. Dönemin en etkili öğretmenler örgütü olan TÖB-DER kapatılarak, üyeleri üzerinde baskılar artırıldı. Darbe sürecinde öğretmenler, fişlendi, sürgün edildi. İşkence görenler ve meslekten atılanlar olduğu gibi ortadan kaldırılanlar oldu. Darbe sürecinde 5 bin TÖB- DER üyesi öğretmen görevden atılarak açlığa mahkum edildi. Sorgulayan, düşünen ve düşünmeyi öğreten, tek tiplikten uzak, laik demokratik ve bilimsel eğitimi savunan öğretmenler darbe ile birlikte baskı altına alınırken, darbeden bir yıl sonra bir ”sus” payı olarak 24 Kasım öğretmenler günü olarak öğretmenlere hediye edildi. Bu nedenle, 12 Eylül darbesi’nin verdiği gün olan 24 Kasım’ı değil, 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. Kaldı ki 24 Kasım, M. Kemal Atatürk’ün Başöğretmen unvanını aldığı gündür. Bizim bununla bir problemimiz yoktur. Darbecilerin verdiği güne karşı tavrımız vardır o kadar. 24 Kasım‘ı kutlamak isteyenler yine kutlayabilir. Ancak,24 Kasım‘da da öğretmenlerin sorunlarının anlatılacağı, öğretmenin konuşacağı mecralar olmalı. Yapılan resmi törenlerde öğretmenin hiçbir sorunu dile gelmemektedir. Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. ‘Tavsiye Kararı’, Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına rağmen, Türkiye’nin yıllardır yükümlülüklerini yerine getirdiğini söylememiz mümkün değildir. Türkiye’de görev yapan eğitim ve bilim emekçileri, OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük haklar açısından son sıralardadır. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitim ve bilim emekçilerinin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünse de insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamıştır. Eğitim emekçilerinin üçte ikisi insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmek için ek işler yapmak zorunda bırakılmıştır. Geçtiğimiz yıllar içinde öğretmenlerin satın alma gücünün belirgin bir şekilde azaldığı görülmektedir. Öğretmenlik mesleği ve mesleki idealleri, son yıllarda uygulanan bilinçli politikalarla hızla yozlaştırılmıştır. Yıllardır ülkeyi yönetenler ve eğitim politikalarına yön verenler öğretmenlik mesleğinde yaşanan nitelik kaybının artmasında en büyük pay sahipleridir. Bu nedenle, bugün eğitim alanında yaşanan sorunların sorumlusu öğretmenlerimiz değil, siyasi iktidardır. Öğretmenlerin aldıkları maaşın tartışılması, iki ay tatilde maaş aldıkları vb. gibi söylemler öğretmeni toplum karşısında itibarsızlaştırmaktadır. Öğretmenlerin yıllar boyunca büyük fedakârlıklara katlanarak çalışırken yaşadığı zorluklar ortadayken, çalışma ve yaşam koşulları ve mesleki saygınlıklarının giderek kötüleşmesi dikkat çekicidir. Geçtiğimiz yıllar içinde öğretmenlerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ek olarak, mesleki saygınlıklarında da ciddi gerilemeler yaşanmıştır. Eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. İşimize, ekmeğimize ve geleceğimize yönelik ağır tehdit ve saldırılara karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.Üyelerimiz hukuksuz bir şekilde ihraç edilmiştir. Bunların derhal geri göreve dönmesi sağlanmalıdır. Kaybedilme noktasına gelen mesleki saygınlığın yeniden kazanılması için tüm paydaşların görüşleri alınarak gereken adımlar atılmalıdır. Öğretmenler hak ettikleri mesleki saygınlığa kavuşturulmalıdır. Eğitimci yazar Paulo FREİRE öğretmenlik mesleği ile ilgili şöyle demektedir: “İnsanın çocuklarını sevmeden, hatta bir ebeveyn olmaktan hoşlanmadan ebeveynlik yapması mümkündür ama insanın öğrencilerini sevmeden, hatta bu sevginin tek başına yeterli olmadığını fark etmeden öğretmen olması mümkün değildir’’. Öğretmenler anaç birer ebeveyn değildir. Eğitimde güvencesiz, esnek ve performansa dayalı istihdam politikalarını hayata geçirmek isteyen siyasi iktidar, öğretmen istihdamında yaşanan güvencesizleştirme, öğretmenlerin özlük hakları ve çalışma koşulları arasında belirgin farklılıklar ve adaletsizlikler yaratmayı sürdürmektedir. Öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen gibi ayrımlar kaldırılmalıdır.
Özel okullar kapatılarak bakanlığın kapsamına alınmalıdır. Özel okul diye bir kurum olmamalıdır.
Nitelikli eğitimin nitelikli öğretmenle mümkün olduğu gerçeği ortadadır. Bu nedenle öğretmen yetiştirme ve kadrolu istihdam konusundan başlayarak, sadece öğretmenlerin değil, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi için somut adımlar atılması bir zorunluluktur. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un her fırsatta öğretmenlere değer verilmesine ilişkin söylemleri genellikle söylemde kalmamalıdır. MEB’e çağrımız; 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde ILO ve UNESCO tarafından 5 Ekim 1966’da kabul edilen ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’nın eksiksiz uygulanacağı açıklanmalıdır. Başta söz verilen 3600 ek gösterge olmak üzere, ekonomik, sosyal, mesleki, özlük haklarımızla ilgili taleplerimiz kabul edilmelidir. Eğitim ve bilim emekçileri açısından 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, klasik anlamda sadece ‘kutlanan’ bir gün değil, eğitim emekçilerinin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve örgütlü mücadelenin simgesi olan evrensel anlamda bir mücadele gündür. İçinde bulunduğumuz bütün olumsuz koşullara, üyelerimizi ve sendikal faaliyetlerimizi baskı alıntına alma girişimlerine, iktidarın eğitime yönelik ırkçı, gerici ve dayatmacı politikalarına karşı örgütlü mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir. Bu nedenle Mili Eğitim Bakanlığının tarikatlarla veya benzeri dernek veya oluşumlarla yapmış olduğu protokoller iptal edilmelidir. Laik, demokratik ve bilimsel eğitim hayata geçirilmelidir. Öğretmen yetiştirme politikası bu eğitim anlayışını temel almalıdır. Türkiye’nin dört bir yanında fedakârca görev yapan öğretmenleri, eğitim ve bilim emekçilerini mesleğine ve haklarına yönelik saldırılara, krizin faturasının sırtımıza yıkılmasına karşı birlikte mücadele etmeye, haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz. Pandemi sürecinde okulların yeteri önlem alınarak açılmadığı hepimizin malumudur. Bizler yüz yüze eğitimin bir an önce başlamasını, ancak, risk altında olan biz öğretmenlere test yapılmasını istiyoruz. Eğitim Sen olarak, bizlere dayatılan her türlü haksız ve hukuksuz uygulamanın eğitim ve bilim emekçilerinin birleşik, örgütlü mücadelesiyle kırılabileceğine inanıyor, yaşadığımız tüm baskılara ve olumsuzluklara rağmen öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.” dedi.