“GELECEK NESİLLERE TAKLİT YAPILARI DEĞİL KÜLTÜR MİRASINI KORUYARAK AKTARMALIYIZ”

Ayvalık İlkkurşun Tepesi'ndeki (eskiden Profitis Ilias Tepesi) yel değirmenleri (1911). Kaynak: Aiolikos Astir Dergisi, 15 Ekim 1911.

Nilgün KAYA

Ayvalık’ın mimari mirasının korunması için ‘İhmal Edilmiş Miras: Ayvalık Kırsalının 1923 Öncesi İç İçe Geçmiş Tarımsal, Endüstriyel ve Kutsal Peyzajı’ başlıklı bir araştırma başlatan Dr. Hasan Sercan Sağlam, Ayvalık’ta tüm yel değirmenlerinin tespit ve tescilinin önemini vurgularken, bu yel değirmenlerinin kısıtlı verilerden hareketle, başka yerlerdeki örneklere bakarak yeniden inşa edilmesinin ise koruma anlayışı ve kültürel miras kavramıyla hiçbir ilgisinin olmadığını söyledi.

Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) bünyesinde başlattığı ‘İhmal Edilmiş Miras: Ayvalık Kırsalının 1923 Öncesi İç İçe Geçmiş Tarımsal, Endüstriyel ve Kutsal Peyzajı’ başlıklı araştırması ile kentin her geçen gün daha fazla kaybettiği kültürel mirasına dikkat çeken Dr. Hasan Sercan Sağlam, Ayvalık için yine önemli bir konuya değindi.

Ayvalık’taki 9 yel değirmeni kalıntısının belediye tarafından yeniden inşa edileceği  açıklaması ile gündeme gelen konuyla ilgili, yıllardır Ayvalık’ta çok sayıda araştırma yapan bir akademisyen olarak görüşlerini paylaşan Dr. Sercan Sağlam, Cunda tepesinde 2011 yılında yeniden inşa edilen yel değirmeninin atıl halde durduğuna ve dekor görevi gördüğüne dikkat çekti.

 

BİLMEDİĞİMİZ BİR YAPIYI NASIL YENİDEN İNŞA EDELİM?”

Sağlam yaptığı açıklamada, “Söz konusu tepede (Kışla Tepe) toplam 4 yel değirmeni vardı. Bunlardan ilki Ahmet Tüfekçi döneminde tuhaf bir şekilde kale olarak düzenlenmişti. Kalan üç tanesi ise yıkıntı şeklinde korunagelmişti. Ayvalık yöresindeki tüm yel değirmenlerinin tespit edilip tescil edilmesi ve bunlardan bazılarının temellerinin kazılarak açığa çıkartılması ve gerekli koruma önlemleri alınarak bu şekilde bir tarım endüstrisi mirası şeklinde sergilenmesi ilginç olabilirdi. Özellikle de artık her nasılsa kale olarak düzenlenmiş yel değirmeninin muhakkak bu tuhaf görünümden kurtarılması, bu istisnai kaderinden ötürü belki tekil olarak rekonstrüksiyonu yani yeniden inşası düşünülebilir fakat yel değirmenlerini bir bütün olarak yeniden inşa etmenin ne koruma anlayışıyla ne de kültürel miras kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur çünkü mimari koruma perspektifinden bakacak olursak elimizde uzak ve düşük çözünürlüklü siyah beyaz panoramalar dışında hiçbir belge yok ve tamamen yıkılarak temel düzeyinde korunagelmiş bu yapıları tutarlı bir şekilde yeniden inşa etmek için eldeki veriler çok yetersiz. Bilmediğimiz bir yapıyı nasıl yeniden inşa edelim? Tek bir taşına bile dokunulmaması lazım ve konuya”modern arkeoloji” olarak bakılması lazım. Aksi takdirde gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Ayrıca böylesi radikal bir müdahale gerekli de değil ki bu kalıntılar mevcut halleriyle de yeterince kıymetli. Bu yel değirmenlerinin kısıtlı verilerden hareketle ve tamamen bir takım izlenimsel, varsayımlardan hareketle, başka yerlerdeki örneklere bakarak yeniden inşa edilmesine bilimsel bir dayanak bulmak güç, lakin söz konusu o kale görünümlü tek yel değirmeni için sembolik bir yeniden düzenleme yapılabilir. Yel değirmenleri ilgisinde ve belki faal bir mekanizma ile bir müze ya da sergi yeri olarak kurgulanabilir. Elimde İlk Kurşun (Profitis Ilias yerelde Kuru fitilya) Tepesi’ndeki kayıp yel değirmenlerinin görece  çok daha net fotoğrafları var fakat bu denli kapsamlı yeniden inşa icin onlar bile yeterli sayılmaz. Kaldı ki söz konusu proje ekibinin bu fotoğraftan haberinin bile olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen Cunda’daki yel değirmenlerine benzetecekler ama onların da ikisi rekonstrüksiyon, orijinal sayılabilecek biri ise çok kapsamlı restorasyon gördüğü için orijinal halinden epey uzak. Her anıt eseri tekil olarak ele alıp titiz bir çalışmayla irdelemek lazım, adeta bir TOKİ zihniyetiyle yel değirmenlerinin öyle peş peşe yeniden inşası mimari açıdan doğru değil. Bu yanlışa birkaç sene önce Küçükköy’de de düşüldü ve oradaki yel degirmenlerinin kalıntıları özensizce tahrip edildi. Sonra da öylece bırakıldılar. Oysa önce onlara sahip çıkmalıydık. Bence mimari koruma bağlamında daha ilkeli ve anıtların kimliğine saygılı bir proje yapılmalı. Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşa projesi ile bu yel değirmenlerinin yeniden inşası arasında aslında sözde mimari koruma yaklaşımı ve de uygulama şekli olarak büyük paralellikler var. Bunun farkında olunmalı ve konuya bu açıdan  bakmakta yarar var. Bu yapıların takriben 150 yıllık olmaları arkeolojik niteliklerinin daha az olduğu anlamına gelmez  ve yetersiz tüm verilerle mimari açıdan tahminlere ve taklide dayalı yeniden inşa hakkını doğurmaz. Bu teşebbüsü naçizane yel değirmenleri adı altında Ayvalık’a damga vuracak, siluette iz bırakacak bir mega proje arayışı olarak yorumluyorum. Lakin her halükarda tespit edilmeleri, tescil edilmeleri ve gerekli fiziksel koruma kararları çerçevesinde temellerinin açığa çıkartılmasını olumlu buluyorum. Çok anlamlı ve kıymetli bir yaşanmışlık bu haliyle ki Ayvalık yöresi için adeta zamanda yolculuk. O zavallı tek yel değirmeni ise istisnai olarak mutlaka absürt kale halinden kurtarılmalı ve kötünün iyisi seçenek olarak yeniden düzenlenmeli ki bu bile yeterince radikal proje olacaktır.

GEÇMİŞE SAHİP ÇIKMAK BUGÜNÜ BU KADAR RADİKAL ŞEKİLDE ETKİLEMEMELİ”

19. yüzyılın başlarına tarihlenen eski Ayvalık panoramalarına dikkatli bakılırsa Ayvalık sırtları epey çoraktır ve neredeyse hiç ağaç yoktur ama söz konusu tepelikler bugün yemyeşil çam ağaçlarıyla kaplıdır ve aradan geçen bir yüzyılda hafızamızda artık bu şekilde yer etmiştir. Dolayısıyla “Ayvalık’ın eski siluetine kavuşması” adı altında nasıl ki çam ağaçları kesilmiyorsa, aynen Gezi Parkı örneğinde olduğu gibi yeşil olarak kalması gereken ve o şekilde benimsediğimiz bir alanın bölgesel peyzaj özelliklerini korumak gerekiyor ve sebebi ne olursa olsun imara, altyapıya ve aktif kullanıma açılmaması, şantiye alanına dönüştürülmemesi gerekiyor. Ayvalık’ın meçhul yel değirmenlerine kıyasla çok daha iyi belgelenmiş bir yapı olmasına karşın Taksim Topçu Kışları işte tam da bu yüzden oraya yeniden inşa edilmedi, edilmemeli. Geçmişe sahip çıkmak bugünü bu kadar radikal şekilde etkilememeli. O halde Ayvalık’ta mevcut bulunmuş 33 yel değirmeninin tamamı birbirinin aynısı olacak şekilde yeniden inşa mı edilsin? Yıkılmış çan kulelerinin hepsi ayağa mı kaldırılsın? Örneğin Cunda’nın tepesinde 2011 yılında yeniden inşa edilen yel değirmeni hala atıl halde duruyor ve ancak sabit bir dekor görevi görüyor. Arkeolojik nitelikteki kültürel miras değerlerini, geçmişin izlerini bilimsel altyapısı olmayan yapay müdahalelerden kaçınarak olduğu gibi korumalıyız ve gelecek nesillere günümüzün modern teknikleriyle inşa edilmiş birtakım taklit ve özüne sadık olmayan dekor yapılarını değil kültür mirasının tam da kendisini koruyarak aktarmalıyız.” dedi.