SORU/YORUM; TİYATRO SANATÇISI YAVUZ İMSEL, “SANAT YAŞAMIMA JÜBİLESİZ SON VERDİM”

Hazırlayan: Nilgün KAYA

10 yaşında Irak Kerkük’te çıktığı sahneye 67 yılını veren, Ayvalık’ta bir ilki hayata geçirerek öncü bir insan olarak kent belleğinde yerini alan Ankara Devlet Tiyatrosu (emekli) oyuncusu ve Yönetmeni Yavuz İmsel ile ‘bütün sanatları kullanıp bunları uyumlu bir biçime dönüştüren tek sanat’ olan tiyatro ve kendisinin sanat yaşamı üzerine konuştuk.

Değerli sanatçı ile Mor Salkım da sohbet ettik.

NEDEN YAVUZ İMSEL?

Değerli sanatçı, kentin sanat tarihine önemli bir katkı verdi. Üç arkadaşı ile birlikte kiraladığı tarihi eski zeytinyağı fabrikasını ‘Sanat Fabrikası’na dönüştürdü. Ayvalık ve Almanya’nın ardından ‘Sanat Fabrikası’nın beşincisini, 66. sanat yılını kutladığı 2022 yılında Irak’ta kuran Yavuz İmsel, Ayvalık’ta sanata değer verilme biçiminin çeşitli tezahürlerinden nasibini alarak, sanat yaşamını küskün şekilde noktalama kararı aldı. 67 yıllık sanat yaşamını, ‘Vefa’ nın artık sadece bir semt adı olması nedeniyle sessiz sedasız noktalamayı planlayan Yavuz İmsel’e Gazete Ayvalık olarak bir nevi ‘ jübile’ röportajı ile teşekkür etmek istedik.

Ayaktakiler : Gül Tunccekic , Defne Yalnız , Değer İmsel , Nüzhet Şenbay , Zekai Müftüoğlu , Cihan Ünal , Rüştü Asyalı , Attila Olgaç
Oturanlar : Soner Ağın , Yavuz İmsel , Tayfun Orhon , İstemi Betil
( Ankara Devlet Konservatuvarı , 1967-1968)

Nilgün KAYA – Ömrünün büyük bir bölümü sahnede geçmiş bir Sanatçı olarak Tiyatroyu nasıl tanımlarsınız?

Yavuz İMSEL –Öncelikle Tiyatro Sanatı tüm diğer sanat dallarını içeren bir sanat dalıdır. Bilinen bir söz var: “İnsanı, insana insan gibi anlatan bir sanattır”. Evet, doğrudur ama üç boyutlu bir aynadır, topluma kendisini tanıma ve sorgulama olanağı sunan bir sanat dalıdır. Kanımca, toplumu eğiten okul da diyebiliriz.

Nilgün KAYA – Yurt dışında yoğun geçen sanat yaşamınız olduğunu biliyoruz. Türkiye ile bulunduğunuz yerlerdeki sanatçıya yaklaşıma dair farklılıklar neler ve Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri, yaşadıklarınız ölçeğinde nasıl yorumlarsınız?

Yavuz İMSEL –Atamız, Mustafa Kemal Atatürk zamanı hariç, ülkemizde gerçek anlamı ile hiç değer verilmiyor sanata ve sanatçıya. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünden 1971 de mezun olduğumda bile, çekinirdim sanatçı olduğumu söylemeye ama Avrupa’da sanatçıyım dediğimde, insanüstü saygı ve değer görüyorum.

Nilgün KAYA –Tiyatro seyirci için bir rehabilite aracıdır diye düşünüyorum. Peki, oyuncu için ne tür bir hazdan bahsedebiliriz?

Yavuz İMSEL –Doğru, seyirci için Tiyatro bir rehabilite sayılabilir ama Tiyatro oyuncusu için kolay haz alması zor diyebiliriz. Evet, günümüzde olduğu gibi, Tiyatro Sanatını hobi olarak yapanlar haz ve keyif alabilir oyun sonrası alkışlanırken. Gerçek sanatçı, önce sanat okulundan eğitimini alacak (kurs sonucu sertifika alanları kastetmiyorum) sonrası yaşamının sonuna dek araştırma yapacak, görgü bilgisini sürekli artıracak ve güncelleştirecek. Ayrıca, yönetmen ve oyuncu her çalıştığı oyun için yeni araştırmalar yapacak, çok çaba gösterip ter dökecek. Geriye ne kalıyor? Bir alkış, oda gösteri sonrası hemen uçar gider salonun kubbesinden.

Nilgün KAYA –Tiyatronun eleştiri kabiliyeti hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Yavuz İMSEL –Tiyatro eleştiri yapmaz, doğrusu ve yanlışı ile direk gerçekleri yansıtır, buda vurucu etki bırakır ve doğru düşünceye yönlendirir toplumu.

Nilgün KAYA –Türkiye’de Tiyatronun sorunlarını temel başlıklarda toplamak gerekirse, bunlar özetle ne olur?

Yavuz İMSEL –Türkiye’de tiyatronun sorunları çok çoktur, başta doğru dürüst tiyatro eğitimi zayıf ve yetersiz, çünkü iyi hocalar yetişmiyor. Ardından, çok sayıda sanatçı geçinen eğitimsiz sanatçılar var. Devlet Tiyatroları hariç, Sanat kurumlarımızın donanımı az ve yetersiz, bilinçli seyircimiz yok denecek kadar azdır.

Nilgün KAYA –Artık her yerde varlığını derinden derine hissettiğimiz ‘hiyerarşi’, sanatta ve tiyatroda kendi çizgilerini nasıl belirginleştiriyor, izleyiciye kendini nasıl gösteriyor?

Yavuz İMSEL –Tiyatro grup çalışmasıdır ama yine kendine özgü bir saygıya dayalı ‘hiyerarşisi’ var. Kurum olursa başta Genel Sanat Yönetmeni olur, bu kişi Tiyatro Bölümü Konservatuar Diplomalı eğitimli olması gerekir. (Yanlış anlaşılmasın, Kurs Sertifikası değil) ayrıca uzun yıllar deneyimli biri olması gerekir. Ardından Yönetmen, yine Tiyatro Konservatuvar eğitimli Diplomalı ve çok deneyimli alanında görgü bilgili olması gerekir. (Amatör Tiyatro gruplarında hobi olarak Tiyatro yaptıkları için bu koşullar aranmıyor ve gerekmez). Sonra sıralamada Yazar, oyuncular, teknik elemanlar, idareciler gelir, son olarak ta seyirciler. Bunun en güzel örneği Devlet Tiyatroları ama Belediye Şehir Tiyatroları, Belediye Başkanının ve Encümen kararı ile çerçevesini belirleyerek ve bir yönetmelikle kuralları konarak, sınavla kadro oluşturulduktan sonra yasal sayılabilir. Bu Tiyatro Kurum ve gruplar, zaten sunduğu Sanatın kalitesiyle seyircide kendini gösterir.

Nilgün KAYA –Popüler kültür anlayışının izlerini tiyatroda da görmekteyiz. Tiyatroda popüler kültürün panzehiri olarak nasıl bir mücadele yolu güdülmeli?

Yavuz İMSEL- Popüler kültürün önüne geçmek ne yazık artık çok zor oldu. Özellikle Tiyatro ve diğer Sanat dalları için, çünkü Korona virüsü salgını sırasında, insanları uzun süre kapalı kalmaları nedeniyle, seyirciyi seyirlik Sanatlardan kopardı ve uzaklaştırdı. Korona sonrası yeni alışkanlıklar daha yaygınlaştı, örneğin sosyal medyayı kullanımı daha da artı, internet üzerinden film izlemek çoğaldı, TV’de dizi bağımlılığı zirveye çıktı. Artı sanatseverler bile salonlara gitme alışkanlıklarını yitirdi, unuttu ve kaybetti, üstelik salonlara gitme gereği duymaz oldu. Haaa, bu durumun önüne nasıl geçilir sorunuza, kanımca ve önerim: Biz Sanatçılarda mümkünse tüm Sanat dallarını sanal boyuta taşımakta yarar var derim. Nitekim ben bile düşündüm “Youtube” üzerinden Tiyatro eğitimi kursu vermek, üstelik oyunları başta az kadrolu çalıştırıp yine “Youtube” üzerinden çeşitli dillerde alt yazılı yayımlamak. Bu durumda Sanatı görsel duruma getirerek, yeni ufuklar açmak ve daha çok seyirci kitlesine ulaşabilmek olur. Sanırım bu durumda işin erbabı olmayanlar ve popüler kültürün kalitesiz üretimleri nedeniyle elenir, çünkü yeterince izleyici bulamaz ama gerçek Sanat üreten Sanatçılar kaliteli ürünler verebilme nedeniyle geniş kitlelere ulaşabilir. Bu projem için çok düşündüm, önce altyapı için mekân gerekiyor, sonra kaliteli eğitimli Sanatçı ve teknik ekip gerekmekte. Bu hayalim, Krona virüs süresinde aklıma geldi ama uygun zamanı bekliyorum, yer ve ekip oluştuğunda başlayabilirim. Bakalım bu hayalime kimler katılır katkı sağlar ve gönüllü çıkar. Eğitimli gönüllü büyük kadro gerekiyor, bunun yanı sırada, başta iyi ve büyük maddi olanak ta gerekmekte.

Nilgün KAYA- Yavuz İmsel’in Sanat hayatında varmak istediği nokta nedir? Ne yapmak istiyor?

Yavuz İMSEL- Yavuz İmsel olarak sanatta varmak istediğim yere vardım demek mümkün değil. Çünkü her iyi niyetli insan ve sanatçı gibi öncelikle dünyanın doğasını, insanını, hayvanlarını kurtarmak isterim. Ama Sanatta sanırım “Van Devlet Tiyatrosu”nu kurmakla, Türkiye Ayvalık’ta “Sanat Fabrikası”nı Hakan Urul, Erkan Cılak ve Sadi Mastar ile kurarak (ne yazık bizi küstürerek, Dernek anlayışıyla, kendi deyimleriyle “ele geçirdik” diyerek, işin erbabı ve sanatçı olmadıkları için ne duruma getirdiklerini görüyoruz). Bunun yanı sıra Uluslararası Film Festivali, Ulusal ve Uluslararası Tiyatro Festivali yaparak, yurt içi ve yurt dışı birçok amatör tiyatro grupları kurdum, sayısını bilmediğim oyunlar yönettim, Tiyatro oyunculuk, Diksiyon kursları verdim, yine yurt içi ve yurt dışı çeşitli sanatsal etkinlikler ve Balo organize ettim. Kısa ve uzun metrajlı birçok filmde oynadım. Almanya Nürnberg’te önce “Objektif Sanat Kültür Merkezi”ni kurdum sonra “KUNSTFABRIK” Sanat Fabrikasının ikinci kurumunu, bir sanatçı meslektaşım olan Burcu Fırat Uygur ile gerçekleştirdik. Bu aklıma gelenler, yaptıklarımdan bazıları diyebilirim. Yapmak istediklerime gelince, evet bazı hayallerimi gerçekleştirdim ama daha çok hayallerim var, zaman mekân eleman ve olanak olursa gerçekleştirme olanağım olur desem de, olacağını sanmıyorum bu günün şartlarında. Ama asıl gerçekleştirmek istediğim büyük ve önemli bir hayalim daha var. Doğduğum ve gençliğimin geçtiği memleketim olan Irak Kerkük’e dönüp boynumun borcu olan, 53 yıl önce kurucuları arasında olduğum TMT “Türkmen Milli Takımı”nı yeniden canlandırmak. Tiyatro gruplarını tek çatı altında toplayarak “3. Sanat Fabrikası”nı kurmak olacak, sanırım bu yaz ayı sonu oraya giderek uzun süre kalarak bu hayalimi de gerçekleştirmek istiyorum.

Nilgün KAYA- Sizi hâlâ bir şeylerin peşine düşmeye zorlayan, çabanızı alevlendiren, sanatın dertlerine ve olumsuzluklara karşı mücadele vermeye iten sebep nedir?

Yavuz İMSEL- Tek bir nedeni var “idealist hümanist komando sanatçı” olmam. Ama işin erbabı olmayanlarla sanat yapmak yordu beni ve çok üzdü, bu nedenle savaşımı, olanak olduğunda sanatı dijital ortama taşımak için savaşırım, dediğim gibi olanaklar olduğunda gerçekleşir bu çabam.

Nilgün KAYA- Bir sanatçı, sanatçı kimliğini her zaman üzerinde taşısa da sormak istiyorum: Yavuz İmsel, sanatçı kimliğinin dışında günlük hayatında nasıl biridir?

Yavuz İMSEL- Zor soru, ben bile kendimi iyi tanıyamıyorum. 67 yıl, uzun sanat yaşantımda, çünkü on yaşımda İlkokuldan başlayarak lise sona dek okul oyunlarında oynadım. Beş yıl Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü eğitimi ve 32 yıl Devlet Tiyatrolarında sanatçı ve yönetmen olarak çalıştım. Emekli olduktan sonra bugünlere gelene dek sürdü sanat etkinliklerim. Bu nedenle çok değişik kişilikleri canlandırdığım için muhakkak etkilerinde kalmışımdır. Kendim için başkalarından: “çok asık suratlı, katı prensipleri olan, ağır top” diye duyarım. Aslında biraz alçak gönüllüyüm, topluma iyi örnek olmaya çalışırım. Doğayı, sessiz ve huzurlu ortamı severim. Asıl bana göre, birkaç yıldır bir kitap yazmaya çalışan ama nedense bitiremeyen biriyim.

Nilgün KAYA-Tiyatroda unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?

Yavuz İMSEL-Tiyatro ve sanat yaşantımda unutamadığım anılar çok ama en zor olanı, Ankara Devlet Konservatuvarı kayıt oluşum ve sınava girişim olmuştur. Çünkü ben Irak Kerkük’te liseyi Arapça dilinde eğitimi bitirince, Resim Sanatı eğitimi için İtalya’ya gitmek istiyordum ama okul hocalarım beni zorla Türkiye Ankara’ya yönlendirdiler. O zamanın telgrafı ile kayıt başvurum yapıldı, tam o sırada Irak’ta Kolera hastalığı yayıldı ve Türkiye Irak’la olan sınırını kapattı. Çok sevindim ama 45 gün sonra sınır açıldı kendimi kara trende buldum. İki gün yolculuktan sonra, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Müdür yardımcısı bana “Sınavı kaçırdınız, gidin dil kurslarına ve gelecek yılın sınavına gelir katılırsınız”dedi. Yine çok sevindim ama Irak diktatörü Saddam’ın Bağdat’ta idam ederek şehit ettiği Necdet Koçak, o sıralarda Ankara Ziraat Fakültesinde doktorasını yapıyordu, rahmetli elimden tuttu direk Milli Eğitim Bakanlığına götürdü beni, dilekçe yazdı bende imzaladım. Bir süre sonra Bakanlıktan mazeretim kabul görülmüş ve Ankara Devlet Konservatuvarı’na girebilmem için özel sınav açıldı. Üzüldüm ama sınava girdim. O zamanlar, dev hocalar kadrosu olan Cüneyt Gökçer, Mahir Canova, Salih Caner, Nüzhet Şenbay karşısında küçük ders sahnesinde sınava girdim. Hazırlamış ve çalışmış olduğum Sofokles’in Kral Oidipus oyunundan haberci rolünü oynadım. Bitince, Cüneyt Gökçer tok sesiyle “başka neler oynayacağımı” sordu. Cevabım “başka çalışmadım zaman yetersizdi” (Sınava en az iki komedi ve iki dram oynamak gerekiyordu). Cüneyt Gökçer “ Ben bu oyunu oynadım ama senin sözlerinden bir şey anlayamadım”. (çünkü kendi Azeri şivesi ile oynamıştım) “peki” dedi Cüneyt Gökçer, “çok yüksek sesle bize şiir oku” bende ezberlediğim Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” ilk dörtlü mısrasını yüksek sesle söyledim gerisini unuttum. Cüneyt Gökçer “bir kez daha baştan oku” dedi ve yine okudum takıldım. Salih Canar alçak sesle “üçüncü dörtlüğün başını söyledi” ama ben iki dörtlük mısraları ezberlediğim için “efendi orası değil” dedim. Salih Canar “sus lan, kopya veriyorum” dedi. Bu durumda sınavı kaybettiğim düşüncesiyle sevindim çünkü İtalyaya gidip Resim eğitimi alma hayalimi gerçekleştirecektim. Cüneyt Gökçer, Diksiyon Hocası olan Nüzhet Şenbay’a “ Nüzhet, ne dersin” sordu, Nüzhet Şenbay, biraz düşündükten sonra sanırım şaka olsun diye“Deniyeliim” dedi. Sınavdan kaybetmenin mutluluğu ile çıktım, sonucu bekledim. Kısa süre sonra ilan tahtasını sonuç asıldı ama okuyamadım çünkü (Yeni latin harflerle Türkçe yazma okuma bilmiyordum) ama eski Arap harfleriyle yani Osmanlı yazısı ile Türkçeyi yazıp okumayı biliyordum. Çevrede bulunan bir öğrenciye rica ettim okusun diye “ Yavuz Osman sınavı başarı ile 10 üzerinden 8 not alarak (üstelik) okulu yatılı olarak kazanmış” duyunca gerçekten sevinmedim. Sonrası çok ama çok zorluklar çektim. İşte kendimi komando olarak yetiştirmem buradan başlar, okula geç başlamanın zorluğu, bir taraftan İngilizce bildiğim için harfleri A e, İ ay, E i, gibi okuduğum için, okuduğum yeni Türkçeyi anlamıyordum. Ne zorluklar çektim anlatması çok zor. Önce yeni Latince Türkçeyi yazıp okumayı öğrenmeye koyuldum, üstelik şivemi düzeltmek için harflerin telaffuzunu teker teker çalışarak düzeltmeye çalışıyor, diğer taraftan sabah 8 – 12 ve 13 – 19 saatleri arası, Cumartesi günü de 8 – 14 saatleri arası derslerimiz çok yoğundu. Çoğu geceler kütüphanede ya da sahnenin bir kenarında yorgunluktan sızıp kalıyordum.

Yıllar sonra öğrendim arkadaşlarımdan sınavı kazandığımda, benim için: “Yavuz’un nasıl büyük bir torpili var ki, okul başladıktan sonra özel sınav yapılıyor, Türkçe yazı okuma bilmiyor, şivesi bozuk, üstelik 10 üzerinden 8 not alıyor ve yatılı okuma hakkı kazanıyor” denilmiş ama arkadaşlarım can dostlarım olunca tanıdılar beni ve anladılar torpilimin olmadığını, sadece Hocalar bendeki yeteneği gördükleri için sınavı kazandığıma hak verdiler. Bu anı unutulur mu hiç?

Nilgün KAYA- Evet, unutulmaz bir anı olduğuna katılıyorum. Son olarak; kendi adınıza Türkiye’de ve Ayvalık’ta sanat namına ne diliyorsunuz?

Yavuz İMSEL- Önce Türkiye için sanat adına dileğim, tüm sanat dallarının sanat okullarında (ne yazık çoğunda öğretmen eksiği var) iyi, kaliteli ve işin erbabı öğretmenler tarafından eğitim yapılabilmesinin sağlanması. Ayvalık için, sanat adına dileğim, öncelikle kurmuş olduğumuz “Sanat Fabrikası’nın dernek esaretinden kurtulması ve gerçek geçmişte olduğu gibi sanat kurumuna dönüşmesi. Sanatçıların orayı yeniden eski şatafatlı, oyunların sergilendiği, kursların verildiği, etkinliklerin bol olduğu dönemine döndürülmesini yürekten ister ve dilerim. İkinci dileğim, Ayvalık Şehir Belediye Tiyatrosunun yasal olarak, başkan ve encümen kararı ile kurulması ve yetenekli, eğitimli olanların sınavla kadroya alınması, örneğin İzmir Belediye Şehir Tiyatrosunun kurulduğu gibi.

Nilgün KAYA- Ayvalık Belediye Tiyatrosu’nda bir çocuk oyunu çalıştırdığınızı hatırlıyorum ancak neden sonrasında sizin çalışmalarınızı göremedik?

Yavuz İMSEL- Evet, başta Zeynep Aymete hanımın yazdığı ve müziklerini bestelediği ‘İkiz Kalpler Ormanı’ adlı bir çocuk oyunu çalıştırdım ama kısa süre gösterimde kaldı. Görev verilmedikçe bir şey yapamam ama geçenlerde bana pasif bir görev önerildi. Üst kurul üyeliği ama bu beni mutlu etmez, üretken bir sanatçıyım. Anlaşılan sevdiklerim bile değerimi iyi anlamıyorlar. Bu nedenle sanata küstürdüler beni. İki yıl önce Belediye Başkanımız Mesut Ergin beyden bir ricada bulundum, sanatta 65. yılımın jübilesini bir etkinlikle yapalım diye ama olmadı. Ben de jübilesiz sanat etkinlik yaşantıma SON verdim.

YAVUZ İMSEL KİMDİR?
04.02.1946 Irak Kerkük doğumlu Yavuz İmsel, İlkokul 4.sınıfta Tiyatro ile ilk kez tanıştı. Lise sonuna dek Öğrenci ve Öğretmen Tiyatro gruplarında birkaç oyunda rol aldı. İlk, Orta ve Liseyi Kerkük’te Arapça olarak tamamladıktan sonra 1966 yılında Ankara Devlet Konservatuvarına kabul edildi. Üç yıl orta, iki yıl Yüksek Tiyatro Bölümüne devam ederek, 1971 yılında mezun oldu.
Memleketi olan Irak Kerkük’e döndü. Öncesinde arkadaşları ile kurduğu TMT “Türkmen Milli Takımı” gurubuna katıldı. Şair ve yazar olan Salah Nevres’e “Muçula” isimli oyununu yazdırarak sanatçı arkadaşları ile çalışmaya koyuldu. Ancak, o zamanki Saddam Hüseyin iktidarı ve Baıs Partisi rejimi Yavuz İmsel’i arkadaşlarından Hüseyin Demirci’yi gözaltına alarak Yavuz İmsel hakkında yalan ifade vermesini istemeleri sonuç vermedi. İşkence sonucu Hüseyin Demirci ilk Kerkük Sanat Şehidi olarak tarihe geçmiştir. Bu durum karşısında Yavuz İmsel memleketinden kaçmak zorunda bırakıldı ve Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı.
Ankara Devlet Tiyatrosunda Sanatçı olarak çalışmaya başladı ve birçok oyunda görev aldı.
Araştırma yapmak ve bilgisini artırmak amacıyla pek çok kez Avrupa’ya gitti.
1977–1978 yıllarında İsveç’te “Drama Pedagojisi” eğitimi aldı.
1994´e kadar Ankara Devlet Tiyatrosunda, 1994´ten itibaren İzmir Devlet Tiyatrosunda görev yapmaya devam etti. Birçok yerli ve yabancı oyunda reji asistanı, reji yardımcısı ve rejisör olarak görev yaptı.
1997–1998 yıllarında Van Devlet Tiyatrosunun kurucu Müdürlüğüne atandı ve bu süre içinde, üç büyük ve bir çocuk oyununun rejisini de üstlendi. Ayrıca Van Özel Tiyatro Grubunu da toparladı ve ‘Kadınlık bizde kalsın ‘ oyununu çalıştırdı ve Van Devlet Tiyatrosunda oynanmasını sağladı.
Yurt içinde öncülük yaparak bazı özel ‘Belediye’, ‘Maliye’ gibi gruplar oluşturup, kurslar verdi ve tiyatro toplulukları oluşturdu. Çeşitli okul ve derneklerin tiyatrolarında rejisörlük yaptı ve çeşitli kurslar verdi.
Almanya´da ve çeşitli kentlerinde  Türk dernekleri ve özel tiyatrolar için bir kaç oyun sahneye koydu.
Tiyatro, güzel konuşma (diksiyon) ve oyunculuk kursları verdi.
Almanya Nürnberg Perspektif Tiyatro’sun da “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Yeni Bir Hayat İçin”, kurduğu “Objektif Sahne” isimli kurumun sahnesinde de “Kadınlık Bizde Kalsın”, “Kanlı Nigar”, “Ah Şu Gençler”, “Sevgili Tiyatrom”, “Mutlu Ülke” ve “Akıllı Soytarı” oyunlarını yönetti.
T.C. Devlet Tiyatroları adı altında Ankara, Diyarbakır, Bursa, Trabzon, Sivas’ta sahnelenen oyunlarını, Almanya Turnelerini organize etti ve Almanya Nürnberg Objektif Kültür ve Sanat Merkezindeki balolarına ünlü sanatçıları davet ederek onların katkılarını sağladı.
Almanya Nürnberg’te “Almanya Sanat Tarihine” yazılacak bir olayı gerçekleştirdi. Bir Türk Sanatçısının kendi olanakları ile bir Alman Sinemasını kiralayıp, Türk Kültür Sanat Merkezine dönüştürmesi Türkiye ve Almanya için önemli  olay olmuş Avrupa basınının da ilgisini çekmiştir. Böylece, Objektif Kültür ve Sanat Merkezi’ni kurarak Genel Sanat Yönetmenliğini de yıllarca üstlenmiştir.
Objektif Sahne, Objektif Sahne Gençlik grubu, Emek Sahnesi ve NFTT isimli dört ayrı Tiyatro Grubunu bir araya getirerek, Alman Quantensprung Orkestrası ve Metin Demirel Yönetimindeki Türk Karma Orkestrasının katılımlarıyla Türk İşçilerin Almanya’ya gidişlerinin 44. yılı anısına ‘44. YIL’ adlı Büyük Gösteriyi Planladı ve Yönetti.
15 Ekim 2004 tarihinde Türkiye Ayvalık’ta, Almanya Nürnberg Objektif Kültür Sanat Merkezinin şubesi olarak “Tiyatro Objektif” grubunu kurarak kurucular arasında yer aldı ve Genel Sanat Yönetmenliği’ni üstlendi. Ayrıca Ayvalık Tiyatro Objektif’te de “Ali Ayşe’yi Seviyor” ve iki çocuk oyunu olan “Mutluluk Cumhuriyeti”, “ Kurşun Asker” oyunlarını yönetti.
Almanya Schweinfurt şehrinde Mozaik Tiyatro Grubu’na oyunculuk kursu verdi, üç oyun yönetti. Münih şehrinde beş Tiyatro grubunu birleştirdi, kurs verdi ve ‘’Ada‘’ oyununu yönetti. Dortmund şehrinde altı ay kurs verdi, Büyük ve Gençlik gruplarıkurdu, kendi yazıp ve yönettiği ‘’Evrenin Oluşumu’’ ile bir oyun daha yönetti. Almanya’nın Köln ve Bamberg Kentlerinde kurslar verdi, oyunlar yönetti.
Almanya Devleti adına 9. Devlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivaline, Tiyatro gurubuyla birlikte Türkçe dilinde bir oyunla katıldı, büyük bir başarı kazandı.
Yine Almanya Nürnberg şehrinde, Azeri Yönetmen İshag Ozanoğlu ile birlikte 04.02.2010 tarihinde Tiyatro AS grubunu kurdu. 09.02.2010 tarihinde Dört Tiyatro grubunu ( Tiyatro AS – Tiyatro Nürnberg Atölyesi – Remmi Demmi grubu – Ninni Çocuk Tiyatrosu ) “Akademi Sanatevi” çatısı altında topladı. Ayrıca, Almanya Aspendos Kültür ve Sanat Akademi Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı.
22.03.2010 günü Devlet Tiyatroları Sanatçı Derneği (DETİS) tarafından, Devlet Tiyatroları’na ve Sanat’a katkılarından dolayı ödül aldı.
Türkiye, Ayvalık’ta yine kentin “Sanat Tarihine” geçecek bir olayı daha gerçekleştirdi. Tarihi bir bina olan, eski zeytinyağı fabrikasını üç arkadaşı ile birlikte kiraladı, İzmir Devlet Tiyatrosunda üç boyutlu planını çizdirdi. Salon, Işık balkonu, Sahne, Cafe ve üstü iki bölmeli soyunma ve makyaj odalarını, plana göre tasarladı ve gerçekleştirdi. Ekibiyle birlikte çatısını ve duvarlarını onararak, adını “Sanat Fabrikası” koydular.
Böylece, “Ayvalık Sanat Fabrikası” nın kurucular arasında yer aldı ve Genel Sanat Yönetmenliğini üstlendi. Kurslar verdi ve oyunlar yönetti. Ayrıca, Tiyatro Şenliği ve Ulusal Tiyatro Festivalini, Uluslararası Film Festivallerini arkadaşları ile birlikte organize etti ve gerçekleştirdi.
“Kurtlar Vadisi Irak” adlı Sinema filminde Türkmen lideri “Hasan” rolünü oynadı.
Birkaç kısa metrajlı filmlerde de rol aldı, Uluslararası Film Festivallerinde o filmler ödüller kazandı.
2021 Eylül ayında tekrar Almanya’ya döndü. Nürnberg kentinde Reo Palast 1954 yılında kurulan ve son zamanlarda Türk Sineması adı altında Türk Filmleri gösterileri yapan salonunu Tiyatro sahnesine dönüştürerek, Türkiye Ayvalık “Sanat Fabrikası” ile kardeş kurum olarak adını Almanya Nürnberg “KUNSTFABRIK” Sanat Fabrikası koymuştur.
Almanya Nürnberg T.C. Başkonsolosu ricası üzerine Yavuz İmsel ve meslektaşı sanatçı yönetmen Burcu Fırat Uygur ile Türk işçilerin Almanya’ya gelişlerin 60. Yılı nedeniyle “DER GAST KOFFR” büyük müzikal gösterisini yeni kurdukları sanatçı gurubuyla birlikte hazırladılar ve sanatsever seyircilere sergilediler.