Nilgün KAYA
CKD Ayvalık Şube Başkanı Gülden Sarıbaş, dernek genel yönetiminin ‘Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin’ kanun teklifi ile ilgili açıklamasını Ayvalık’ta kamuoyu ile paylaştı.
Sarıbaş yaptığı yazılı açıklamada, “CKD Genel merkezimiz ‘Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin’ kanun teklifine itiraz eden STK’lara seslendi: “Silkinip Türkiye cephesinde mevzilenin !” Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür, TBMM gündemindeki “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin” kanun teklifiyle ilgili görüşlerini duyurdu. Prof. Dr. Oygür, Kanun teklifi içinde gündeme gelen Dernekler Kanunu dolayısıyla birkaç gündür bazı sivil toplum kuruluşunun (STK) teklife cephe aldığını; ancak incelemeleri doğrultusunda CKD’nin görüşlerinin tam da aksi yönde olduğunu şu sözlerle vurguladı: “Hukukçularımız, ucu teröre destek vermeye, uyuşturucu ticaretine, kara para aklamaya ve Anayasamızın değiştirilemez maddelerini aşındırmaya varan faaliyetlerin içinde olmayan; hesabı kitabı şeffaf, denetlenebilir olan STK’ları hedef alan tek satıra rastlamadı. Ne yazık ki bazı STK’lar, Türkiye’nin bölücü ve gerici teröre karşı verdiği milli mücadelenin gereklerini ‘temel hak ve özgürlüklere müdahale’ şeklinde topluma sunuyor. Bilerek veya bilmeyerek ‘emperyalizm demokrasisi projesi’ içinde olan bu kuruluşlar, ulus devletimizi zayıflatmak için kullanılan birer alete dönüştüklerinin farkına varmalılar. Buradan STK yöneticilerine bir tavsiyemizdir: İktidar muhalifliğiyle övünen örgütlerden önünüze konan metinleri, ‘bunlar da bizden’ yaklaşımıyla değil; konuyu siz de inceleyerek değerlendiriniz. O metin Türkiye’den yana mı değil mi? Kararınızı ona göre veriniz.” CKD Genel Başkanı Prof. Dr Tülin Oygür, bugün (24 Aralık 2020) yaptığı yazılı basın açıklamasında, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilerek, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan, “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin” kanun teklifiyle ilgili görüşlerini paylaştı. Prof. Dr. Oygür, açıklamasında şunları kaydetti: “Nerden baksanız bu yasa teklifinin terörle bağlantılı, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama paravanı olan sözüm ona sivil toplum kuruluşlarıyla Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik faaliyetler yürüten kökü dışarıda vakıf ve derneklerin denetlenmesine yönelik olduğunu görebiliyorsunuz.
Türkiyemizin bu dertleri yok mu? Bölücü ve gerici terör örgütleriyle bir mücadelemiz yok mu? Gençlerimizi kıskacına alan bir uyuşturucu sorunumuz yok mu? Birbiri içine geçmiş terör, uyuşturucu, kara para sarmalıyla mücadele sorunumuz yok mu? Türkiye Cumhuriyeti’nin şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamayacağı gibi bir gerçeğimiz yok mu? Tarikat ve cemaatlerin emperyalist ülkelerin elinde nasıl bir devlet karşıtı alete dönüşebildiği deneyimimiz yok mu? Bu sorunlarımızın var olduğunu görmek ve bunlara karşı mücadelenin içinde yer almak, Türkiye’den yana olmaktır.” Yasa Teklifinde Derneklerle İlgili Hangi Değişiklikler Var? Kanun teklifinin bazı kanunlarımızda değişikliklere gidilmesini gerektirdiğini ve bunlar arasında Dernekler Kanunu’nun da olduğunu belirten Oygür, açıklamasında, “Konu Dernekler Kanunu’na uzanınca beklenen oldu. Kendilerini en ‘Atatürkçü’, en ‘çağdaş’ sayanlar, tekmil neoliberal feminist gruplar ve tarikat – cemaat savunucuları, aynı yerde buluşarak; geniş bir koro halinde itiraza geçtiler” ifadelerine yer verdi. Yasa teklifindeki STK’larla ilgili belli başlı değişiklikleri incelediklerini kaydeden Oygür, kanun teklifinde yer alan şu hususlara dikkat çekti: “İzinsiz yardım toplamaya ilişkin yasakları belirten yasaya, yasağın internet yolu ile işlenmesine ilişkin ekleme yapılıyor. Mevcut kanunda kapsam dışında tutulmuş olan merkezi yurtdışında olan dernek ve vakıfların Türkiye’deki şube veya temsilcilikleri, artık Dernekler kanunu kapsamına alınıyor. Böylece yasa hükümlerinin, bunlar için de geçerli olması sağlanıyor. Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunda belirtilen suçlardan ve Türk Ceza Kanunu uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından mahkûmiyet almış olanların derneklerde genel kurul dışındaki organlarda görev almaları engelleniyor. Buna uyulmaması durumunda söz konusu dernek görevlisi veya ilgili personel hakkında soruşturma başlatılıyor ve bu kişiler veya görev yaptıkları organlar İçişleri Bakanlığı tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırılabiliyor. Bu tedbirlerin yeterli olmaması ya da gecikmesinde sakınca olan hallerde İçişleri Bakanlığı derneğin faaliyetini geçici olarak durdurabilecek ve Mahkemeye başvurabilecek. Mahkeme 48 saat içinde bu geçici alıkoymaya ilişkin karar verip yargılamaya Türk Medeni Kanunu 89. Maddesine göre devam edecek. Bu kararın kaldırılması, ilgililerce her zaman talep edilebilecek. Türk Medeni Kanununun ilgili hükümleri uygulanarak, geçici olarak görevden uzaklaştırılan organların ve bu organların üyelerinin yerine atama yapılacak.” “Ancak Türkiye’den yana olmayanlar ağlar !” “Kayyım gürültüsü”nün buradan çıktığına işaret eden Prof Dr. Oygür, “Tabii şaşırtıcı değil, çünkü belediye olanaklarıyla PKK’yı besleyen, PKK mayınlarını yerleşim yerlerinde hendeklere döşeten HDP belediyelerinin görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasını pek antidemokratik bulan bu sivil toplumculardı” şeklinde devam etti. Kanun teklifinde ayrıca dernek denetimlerinde görevlendirilenlerin yetkilerinin de genişletildiğini; Dernekler kanunundaki yurt dışı yardımlar konusuna “Yurtdışına yapılacak yardımı önceden mülki idare amirliğine bildirme zorunluluğu” eklendiğini; ayrıca yurt içine ve yurt dışına yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği belirtildiğini kaydeden Oygür, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Dikkat edilmesi gereken husus, sivil toplumculuk şemsiyesi altında, bu mücadelenin gereklerini yerine getirmenin ‘temel hak ve özgürlüklere müdahale’ şeklinde topluma sunuluyor olmasıdır. Tek merkezden düğmeye basılmış gibi bağıran bu STK’lar, daha kendilerini tanımlarken ‘iktidar muhalifiyiz’ diye söze başlıyor ve bu olayda olduğu gibi, Türkiye’nin milli mücadelesinin gereklerini muhalifleri susturmak olarak çarpıtıyor; toplumu da buna inandırmaya çalışıyor. Böylece ‘muhaliflik’ kılıfı altında toplumun devlete olan güvenini ve bağlılığını zayıflatma görevi görüyorlar. Ama bilerek ama bilmeden, ABD emperyalizminin 1980’lerde adını koyduğu ‘demokrasi projesi’nin kullanışlı elemanları haline geldiler. Artık onların silkinip kendilerine gelmelerini ve bir an önce emperyalist manipülasyonların güdümünden kurtulup, vatanlarının, Türkiye’nin mevziisine gelmelerini diliyor; ümit ediyoruz. “ dedi.