Nilgün KAYA
Ayvalıklı sanatsever ve koleksiyoner iş adamı Şerif Kaynar’ın, Fransız Sanatçı Barbara adıyla, sanatçılara araştırma ve üretimlerine katkıda bulunma amacıyla açtığı sanat evinin yeni konuğu ressam tasarımcı Hatice Kübra Erişir oldu.
23 Şubat’ta Barbara Evi’nde çalışmalarına başlayan genç sanatçı, doğum günü de olan 8 Mart Dünya Kadınlar günü için, hazırladığı, ‘8 Mart 8 Portre’ sergisini, Şerif Kaynar ve kentte yaşayan sanatçıların katıldığı etkinlikte tanıttı.
Resmi, annesi merhum Emel Erişir’den öğrendiğini belirten genç sanatçı, 8 Kadın seçkisinde, annesinin yanı sıra Fransız sanatçı Barbara, Şair Lale Müldür, Türkolog ve mitolog Gönül Tekin, Amerikalı yazar Clarissa Pinkola Estes, Ressam Eren Eyüboğlu, Yazar Tomris Uyar, Fransa Güzel Sanatlar Akademisine kendisini kabul ettiren ilk kadın Suzanne Valadon’un yağlıboya ve akrilik tarzda portrelerine yer verdi.
Şerif Kaynar, Barbara Evinin 5. senesi olduğunu belirtirken sanat evinde üretilen resimlerin sergileneceği müze tarzı bir ev için girişimde olduğunu açıkladı. Ressam tasarımcı Hatice Kübra Erişir, Şerif Kaynar’ın ev sahipliğini yaptığı Barbara Residency sanatçı konukevinde açılan 8 Mart Dünya kadınlar günü resim sergisini şöyle takdim etti; “Rüyalarını ve hayallerini ciddiye alan, otoritelere isyan eden; yıkıcı ve şefkatle yeniden tasarlama yetenekleriyle yaratıcı tüm kadınlara sonsuz selam ve şükranla” dedi.
Çalışmaları hakkında bilgi veren genç sanatçı, “Rahmetli anneciğim Emel hanım, çok yetenekliydi. Dikiş nakış bir yana muntazam karakalem portreler çizerdi, haberleri izlerken sunucuların eskizlerini yapardı bir çırpıda. Çiçeklerin suyunu verirken onlarla muhabbet eder sonra bakardım ki mor menekşeyi çizmiş bir güzel. Ben onun çizdiklerinden kopya ederdim. İlk reprodüksiyonlarım Emel hanımın naif işleriyle başladı. Dört çocuk anası olan neşeli kadın Emel hanım beni 8 mart günü dünyaya getirmiş. Benim için bu yaşımın en önemli özelliği Barbara Residency’e konuk olmak olunca, ben de istedim ki yeni yaşımı kutlarken başta annem olmak üzere bana yol açan ilham olan ve tabi dünyaya sesini duyuran sekiz kadına bir selam etmek ve teşekkürlerimi sunmakla başlasın…
Sekiz Mart’ın şen neşeyle kutlanması garip geliyor bana hep, aslında içten içe bir utanma duygusu yaşıyorum. Dünyanın yarısı kadın nüfusundan oluşuyor zaten, hani! Niye benim cinsiyetim bir günde böyle alkışlanıyor? Diğer günler ne? Bazen amacından sapar ya olaylar, öyle bir his geliyor bana. Hadi, artık alalım bireysel sorumluluklarımızı, örgütlenelim, kuralım eşitliği, öyle ya kaçıncı yüzyıldayız… galiba biraz daha sabırla ince ince ilerleyeceğiz…
Benim dil ile ilgili hep sorunum oldu. Yazmayı öğrenirken çok zorlandığımı hatırlıyorum sonra öğrendim ki disleksik bir bozukluk varmış. Bu bozukluktan mı gelişti bu dil hassasiyeti bilemiyorum lakin hayatı dil ile kuran ve dil ile biçimlendiren canlılarız çoktandır.
Kadın ressam, kadın şair ifadesi bana yanlış geliyor. Öyle ki şair veya ressam olmak için cinsiyet bir öncelik değil. Bunu artık öğrendik. Şimdi dili yeniden kuralım. Sekiz değerli sanatçı kadından bahsedelim.
Lale Müldür, Türkçe şiirin peri tozu. Onun yazdığı her bir satır benim ruhumun aynası oldu. O sonsuzun sesini bize taşıyan mucize ruh ve akıldır. Baştacıdır. Bir daha bir daha okunur, dua gibidir şiirleri, bir bakmışsınız dua diye Müldür şiiri mırıldanıyorsunuz! Bu değerli insanla tanışma ve muhabbetine erişme şansım oldu. Çok sessizce dinledim, Ay konuşuyor Lale, dedim. Çok güzel, dedi. Hakkaten öyle. Duyabilirsiniz.
Gönül Tekin, dünya çapında araştırmaları, kitaplarıyla çok başarılı, Harvard üniversitesinde bir çok öğrenci yetiştirmiş Türkolog ve mitolog yazarımız. Hayat Ağacı adında muhteşem önemli ve değerli kitabı sonsuz ilham kaynağım oluyor. Gönül hocanın kendisini çıktığı tv programlarında izledim. Onun onca bilgiye muhteşem şefkatle yaklaşması bana bambaşka bir ruhu tanıttı, salt hakikati öyle bir tutkuyla ve sadelikle anlatıyor ki tutkusu kendini aşıyor. Uzun ömürleri olsun, hayranıyım.
Eren Eyüboğlu, onun resimlerini görüp de vurulmamak mümkün mü! Eren hanım Romanya’lı bir ressam. Andre Lhote atölyesinde çalışıyor. Çok yetenekli. Bizim Bedri Rahmi hocamızla da ilk orada tanışıyorlar. İyi ki tanışıp o muhteşem aşk mektuplarını bize bırakmışlar. Eren hanımın resim sanatındaki aşkını, tutkusunu o güzel renk harmonilerini görmek vallahi benim yaşama sevincimi artırıyor. Ruhu şad olsun.
Clarissa Pinkola Estes, Amerikalı çok yönlü bir yazar. Türkçede çevrilmiş olan kitabı Kurtlarla Koşan Kadınlar çok önemli bir eser. Estes, kadınların içlerindeki sese kulak vermelerini öğütleyen bu eserinde, kadının varoluşu ve toplumdaki yerini derin bir anlam ve üslup ile ele alıyor. Çok eski masalları kendi usulünce ve 20 yıl süren çalışmasının sonucunda bu kitapta topluyor. Her kadının mutlaka okuması şart. Öyle herhangi bir kitap değildir bu kitap. Bir bakmışsınız derin mavi sularda diplere dalmışsınız, ellerinizde kabuklar kıyıda uyanmışsınız. Özel ilgi ister, ve alır da. Bilinçdışına yolculuğa çıkartır. Öyle kıymetlidir.
Tomris Uyar, Türkçe’nin dünyaya uzanan muhteşem öykücüsü. Onun öyküleri bende bir uzak gözlüğü etkisi yarattı. Adeta bulanık bakışımı düzeltmeme yardımcı oldu. Beni onun eserlerine ikinci defa hayran eden ise öykülerinin toplumcu gerçekçi yolda olmasının yanında şiirli olması. Aralarda bir rüya sahnesi gibi giren paragraflarla yerden uçurması. Ataerkil söylemleri eleştirirken, kadın eleştirilerini de unutmamış samimi bir yazar. Öyle ya beni bir kadın eleştirsin değil mi! Silkelesin hatta, sarssın. Bir daha bir daha okudum bütün öykülerini. Şimdilerde Gündökümü yazılarını okuyorum. Yazmak isteyenler için büyük ilham kaynağı Uyar.
Suzanne Valadon, onun hikayesi de muhteşem. Valadon, Fransa’da güzel sanatlar akademisine kendini kabul ettiren ilk kadın. Bunu övünerek anlatmaktan utanıyoruz artık! Şükürler olsun ki Suzanne gibi tutkusu engelleri aşan ve hayallerini ciddiye alan hemcinslerimiz bizlere büyük kapılar açtılar. Suzanne Valadon’un resmiyle Arkas Holding’in çok değerli post-empresyonistler koleksiyon sergisinde karşılaştım. Yakın arkadaşı ve modelliğini yaptığı Renoir tablosunun karşısında durduğunu uzun bir zaman sonra farkettim. Suzanne Valadon çok güçlü bir kompozisyon ve renk ustası. Çok yetenekli. Onun resmi beni içine aldı. Zihnimi ele geçirdi ve ruhuyla buluşturdu. Çarpıldım. Bu gerçekten çok az olur hayatta. Sonra günlerim onunla geçti. Suzanne Valadon’un sanat tarihine en büyük katkısı, erkek ressamlar tarafından stilize edilen kadın figürünü alt üst etmesi oluyor. Kadını olduğu gibi, kendi halinde, kusurları, dağınıklığı ile resmediyor. Bizi bedenimizle barıştırıyor yani bir usta imaj yaratıcısı olarak. Çok mühimdir bu. Kendi iç gözümüzle görelim bedenimizi, erkeğin gözüyle değil, diyor. Ne kadar mühim.
Barbara, duyduğum en uzaklardan gelen en hüzünlü seslerden biri oldu. Şimdi burada vizyonerimiz Şerif Kaynar’ın biz sanatçılara sunduğu bu güzel evde onun adıyla ve onun ruhuyla birlikteyiz. Bunu öylesine söylemiyorum, ben ruha inanıyorum ve sonsuzluğuna da. Ve ruhlar nerede ilgiyle anılırlarsa orada olurlar. Barbara’nın evinde olmak, onun muhteşem sesiyle renklere yeniden bakmak başka ve kıymetli bir deneyim oluyor benim için. Tavsiyem şarkı sözlerini türkçe çevirilerine bakmanız. Müthiş bir şair kendisi. Çok etkileyici sözleri, derinden ruhunun sesi. Ayrıca; Ayvalık’a geçen yıl ilk defa gelmiştim. Geçirdiğim üç, dört günlük sürede hayran kalmıştım. Şimdi burada kendimi evimde hissediyorum. Öyle algılıyorum ki Ayvalık bir sanat merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Barbara Residency mühim bir kilotmetre taşı. Burada bir çok usta sanatçıyla tanışma şansım oluyor. Bu da ayrıca benim gibi genç bir sanatçı için heyecan verici. Çorbada tuzum olursa ne mutlu bana. Barbaraevinin olduğu sokak olan Maraşel Çakmak sokakda, mahallenin çoxuklarıyla resim atölyesi yapacağız. Çünkü onlar gelip dediler ki ‘abla biz resim yapmayı çok seviyoruz’. Daha ne desinler! Önümüzdeki hafta bu sokakta sergimiz var, mahallenin gençleriyle” dedi.