Nilgün KAYA
EMEK Partisi Balıkesir İl örgütü, Amasra’da 41 madencinin yaşamını yitirdiği grizu patlaması ile ilgili yaptığı açıklamada, “Kaza değil, kader değil, fıtrat değil, cinayet. Cinayetleri durdurmak için işçi denetimi sağlanmalı” dedi.
Açıklamada, “Amasra Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı Amasra Maden Ocağı’nda grizu patlaması nedeniyle yaşanan iş cinayetinde 41 işçi kardeşimizi kaybettik. İşçiler yaşarken gerekli önlemleri almayan iktidar ricali, patlamayla yaşanan facia karşısında sürece nasıl müdahale ettikleriyle övünüyor. Dökülen timsah gözyaşlarıyla, dokunaklı konuşmalarla günah çıkarıyorlar.
Çok değil daha 25 gün önce Enerji Bakanı patlamanın yaşandığı ocağı ziyaret etmiş, sözde denetim yapmış, her şeyin dört dörtlük olduğunu söylemiş, fotoğraf vererek bunu övgüyle kamuoyuyla paylaşmış.
Oysa, madende çalışanlar gelecek felaketi, yaşanacak iş cinayetini, metan gazının nasıl biriktiğini, her an bir patlamanın olabileceğini ulaşabildikleri bütün yetkililere söylemişler. Teknolojik yenilenmenin olmadığını, sensörlerin yetersiz olduğunu, yanlış yerlere konulduğunu anlatmışlar. Sadece gaz sensörleri değil, işçilerin kullandıkları gaz maskelerinin yetersizliği ve kullanılamaz halde olduğuna dair işçi beyanları var. Dahası Sayıştay’ın 2019 raporunda -300 kotta daha fazla metan gazı biriktiğini, aşırı üretim olduğu ve bu yoğunlukta üretimin sakıncalarını anlatan uyarıların yapıldığı da ortaya çıktı. Dinleyen, anlayan tedbir alan yok. Varsa yoksa daha fazla üretim, daha fazla kar, can ve kan pahasına daha fazla sömürü.
6000 bin işçinin çalıştığı ocakta şimdi sadece 600 işçi çalışıyor. İşçiler aşırı üretime zorlanıyor. Hadi hadi düzeni sürüp gidiyor. Tek adam yönetimi, onun Enerji Bakanı ve Türkiye Kömür İşletmeleri’nin bürokratları ise bütün şikâyetlere ve uyarılara gözlerini, kulaklarını kapatmış, daha fazla iş daha fazla sömürü için işler yolunda diyor. Sendika bürokratları ise her zamanki gibi susarak onların ekmeğine yağ sürüyor. Ve şimdi bu can pahasına yürüyen yoğun sömürü düzeni bir kez daha 41 işçinin canına mal olmuş durumda.
Her gün ortalama beş işçiyi iş cinayetlerinde yitiriyoruz. Son yirmi yılda 2000’e yakın maden işçisi hayatını kaybetti. Son yirmi yılda 25 bini aşkın işçi kardeşimizi iş cinayetlerinde kurban verdik. Soma’dan, Ermenek’e, Torunlar’dan, Büyükcoşkunlar patlamasına kadar yaşanan kitlesel cinayetlerden doğrudan sorumlu olan kapitalistler ve yöneticiler caydırıcı cezalara çarptırılmadı. Adeta ödül gibi cezalarla yeni iş cinayetleri işlesinler diye teşvik edildiler. 10 yıl önce çıkarılan 6331 sayılı işçi sağlığı iş güvenliği yasası sonrası adeta kuzu kurda teslim edildi. Çalışma hayatı bütünüyle kuralsız hale getirildi, esnekleştirildi.
Çıkarılan yasalarla sermayenin önüne kırmızı halılar serilirken, işçilerin örgütlenmesinin, hak alma mücadelesinin önüne barajlar-setler çekiliyor. Sendikal hak ve özgürlükleri kullanan işçiler işten atılıyor. Sermayeye teşvikler, krediler sunulurken, vergi afları yapılırken, işçiler, emekçiler açlık-yoksulluk sınırının altında, esnek ve güvencesiz çalışmaya mahkûm ediliyor.
İşçi ve emekçi kardeşlerimize sesleniyoruz: Bütün bu çürümüşlük, zalimlik ve sömürü karşısında birleşmek, dayanışma içerisinde olmak, mücadele etmek ve artık yeter diye haykırmaktan başka çaremiz yoktur.
Bütün fabrika ve işyerlerinde insan onuruna yaraşır çalışma koşulları ve işçi denetimi sağlanması için, yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşayacak bir ücret için, günde 7 haftada 35 saat çalışma hakkı için, sesimizi yükseltelim, birleşelim, örgütlenelim ve mücadeleyi büyütelim.” Denildi.